Şairin ölümü

A -
A +

Şiirimizde doğumları yek diğerine yakın üç Karakoç vardı, Bahattin Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Sezai Karakoç. İşte, ortadaki ismi yitirdik. Abdurrahim Karakoç, biraz Köroğluydu, biraz Karacaoğlan, biraz Nef'iydi, biraz Yunus ve şüphesiz ki has hususiyetiyle kendisi. O'nun ismi geçince hayalimizde hep aynı sahne alevlenirdi. Sene 1968'ler Adanası, elimde bir şiir kitabı, Yeniistasyon Caddesi'nde okuyarak gidiyorum. Muhafazakâr vitrinlerde görülen kitabın adı "Hasan'a Mektuplar". Kapağı çivit renkli, biraz da sade baskılı bir çalışma. O kitap, şairin daima en belli başlı eseri oldu. Bir bölümünde aşk şiirleri vardı. Üçte ikisi ise dâvâ şiirleriydi. Sanki bir dağ yamacında sırtında mavzeri ufukları gözleyen bir yiğit görülüyordu. Karakoç, kalemi elinde sanki bir dağ yamacında, sanki ufukları gözleyen bir yiğit olarak yaşadı. Kalemi eğilmedi, mısraları bükülmedi. İpek duygulu şiirlerinde çaresizken, çifte su verilmiş destansı deyişlerinde naralarıyla gürledi. Ne var ki Abdurrahim Karakoç, uzun seneler boyu toplumun her kesimine ulaşamadı. Yerli değerler için ders kitapları, memnu mıntıkaydı. Özünden uzağa düşmüş bir kısım aydınlarsa onları yok saymaktaydı. Muhafazakâr denilen kitleye gelince, onlar, bir avuç zümre dışında her ne hikmetse sanata, edebiyata uzak durmayı kendine vazife telakki ediyordu. Abdurrahim Karakoç'u belki kendinin de hiç ihtimal vermediği bir şiiri meşhur etti. Ne zaman, o şiir, Hasan'a Mektuplar'ın sayfalarında dururken mi? Hayır, sese dönüşünce. Sazın şöhretli ustası Musa Eroğlu, Mihriban'ı besteleyince şiir parladı, bu topraklar, Abdurrahim Karakoç diye bir şairin varlığından haberdar oldu. Dememiz o ki dindar Abdurrahim Karakoç'u bir Alevi sanatçı Musa Eroğlu, halka tanıttı. Musa Eroğlu, Abdurrahim Karakoç'un bir ömür içinde yaşadığı kitlenin yapamadığını yaptı, ama şu yapılmadı: ATV yıllar evvel Salih Memecan'ın karikatürleri için güzel bir uygulama başlatmıştı. Çizerin Sabah'ta çıkan eserleri, o akşam ekrana da geliyordu. Bizim City'de hayat, halen devam etmekte. TRT de makaleler gibi çizgileri de görüyor. Halbuki Abdurrahim Karakoç, yıllar boyu Akit'te ve başka gazetelerde taşlamalar/hicivler yazdı. Dört mısrada bir koca makale dolusu fikir vardı. Onların da ekranda, mikrofonda okunması gerekmez miydi? Okunmadı. Belki keskindi, lakin zengindi, farklı vitraylardı. Köroğlu veya Nef'i bugün yaşasa başka ne yapardı? Şair, çerağını erken yaşta tutuşturdu. O çerağ, masasının yanında bir ömür yanıp durdu. Çerağ söndü, ömür bitti. Dünyayı sevenlerine terk edip gitti. Hece öksüz kaldı. Nur içinde yatsın. Âlimin ölümü, âlemin ölümüdür. Şairin ölümü neyin ölümü? Kahramanmaraş, Necip Fazıl, Cahit Zarifoğlu, Alâeddin Özdenören ve Erdem Bayazıt'tan sonra Abdurrahim Karakoç'u da kaybetti. Maraş şiir ikliminin diğer koçları '30'lu nesillerden Bahattin Karakoç ve Sezai Karakoç'a sağlık dolu uzun ömürler dileriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.